15 Şubat 2010 Pazartesi

TEVFİK FİKRET’İN HAYATI

TEVFİK FİKRET İN HAYATI

1-HAYATI

a)-ÇOCUKLUĞU
23 Aralık 1867 de İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Pertevniyal Valide Sultanın kahyası Hüseyin Efendidir. Annesi Hatice Refia Hanımdır. Annesi
1879 da hac dönüşü öldü küçük Tevfik 12 yaşında öksüz kaldı. Ailesi orta halli olan Fikret Aksaray’daki konaklarında büyüdü.

b)-TAHSİLİ Mahmudiye Valide Rüştiyesinde okudu. 1877 de bu mektebe muhacir doldurulması üzerine Mektebi Sultaniye ye verildi. 1888 de oradan birincilikle mezun oldu.
c)-GÖREV
5 te öldü.

2-ESERLERİ

a)-KENDİSİNİN
1-Rubab-ı şikeste (1900)
2-Haluk’un defteri (1911)
3-Rubabın cevabı (1911)
4-Şermin (1914)
5-Tarih-i Kadim (1928)
6-Son şiirler (1952)



b)-HAKKINDAKİ ESERLER
1- Fuat Köprülü: Tevfik Fikret ve Ahlakı (1918)
2- Ruşen Eşref Ünaydın: Tevfik Fikret, hayatına dair hatıralar (1919)
3- Salih Keramet Nigar: Fikret’in Hayatı ve Eseri, İlhamı (1926)
4- İbrahim Alaettin Gövsa: Tevfik Fikret (1927)
5- Kemalettin Şükrü: Tevfik Fikret (1931)
6- İsmail Hikmet Ertaylan: Tevfik Fikret (1932)
7- Faruk Nafiz Çamlıbel: Tevfik Fikret (1927)
8- Kunt Ozan: Tevfik Fikret (1937)
9- Eşref Edib: İnkılap karşısında Akif-Fikret (1940)
10- Sabiha Zekeriya Sertel: Tevfik Fikret- Mehmet Akif kavgası(1940)
11- Sabiha Zekeriya Sertel: Sebilürreşatçıya Cevap (1940)
12- Abdülbaki Gölpınarlı: Tevfik Fikret ve Şiirimiz (1941)
13- Ahmet Hamdi Tanpınar: Fikret Hakkında (1941)
14- Hilmi Ziya Ülken: Tevfik Fikret (1941)
15- Salih Keramet Nigar:İnkılap Şairi Tevfik Fikret’in İzleri (1949)
16- Rıza Tevfik Bölükbaşı: Tevfik Fikret (1945)
17- Mehmet Kaplan: Tevfik Fikret ve Şiiri (1946)
18- Kadri Ziya Kiper: Fikret’in Hayatı (1947)
19- Ahmet Hamdi Tanpınar: Tevfik Fikret ( )

3-SANATI VE DÜŞÜNCE HAYATI

Tevfik Fikret şiir yazmaya 13-14 yaşlarında başladı. Hocaları Feyzi ve Muallim Naci’nin tesiri altında divan şiiri taklidi başlamış, gene hocası olan Recaizade Ekrem’in tesiriyle yazdığı yeni tarz şiirlerinde de bariz bir şahsiyet gösterememişti. 1889’dan itibaren yavaş yavaş dikkati çeken şiirlerinde garp edebiyatını tesiri gitgide kuvvetleniyordu. Ressam mizacını meydana çıkaran bir renklilikle dolu tabiat tasvirleri, daha sonraki şiirlerinde göstereceği kudretin ilk işaretini taşıyordu.
Acemilik devresi sona ererken, ilk şiirlerinde görülen kayıtsız, şen ve huzurlu tabiatı da sona erecektir. Memleket işlerine, cemiyet alakasına daha yakından tanışma neticesinde kuvvetini kaybederken, şairimizde etrafını çevreleyen cemiyet realitesinin şuuru uyanmaya başladı.
Vatanın içinde kıvrandığı feci şartları ve karşılaştığı ağır tehlikeleri idrak eden, ufuka hiçbir ümit ışığı görmeyen ve bu ümitsizliklerini kendi aralarndaki konuşmalarda karşılıklı telkinlerle besleyip geliştiren bütün bu edebiyatçıların, şahsi hayatlarında pek de şikayet edilecek bir şey olmamasına ramen, içinde yüzdükleri o ezici melali, o zamane hastalığını, yalnız Musset neslinin bize biraz geç aksetmiş bir tesiri saymak güçtür.
1896 dan sonra Fikret’in “Hasta Çocuk”, “Balıkçılar”, “Sarhoş”, “Çirkin” gibi manzumelerinde gerçek hayatla ilk rabıtanın kurulduğunu, şairin, hayal aleminden sıyrılarak hayatın acı gerçeklerine inmek ihtiyacını duyduğunu görüyoruz.
Sanat anlayışında büyük bir değişiklik olmuş Serveti Fünun da meydana getirdikleri edebiyatın cemiyetten uzaklaşmakla yanlış bir yol tuttuğunu anlamıştı. “Sanat Şahsi Olamaz”; kendi şahsı için vücuda getirenler bulunsa bile sanatkarlar kendi şahısları için sanat edenler değildir.
Memleketi sefalet ve ıstırap içinde kıvrandıran, göz göre göre uçuruma doğru sürükleyen bir içtimayi nizama müstebitlerin en dar kafalısını iktidarda tutan bir hurafeler saltanatına karşı isyanını şiirlerinde haykırdı. Kız kardeşinin ölümüyle uğradığı şahsi acıyı şarkta kadınlığın ezilmesinden duyduğu içtimayi kederle birleştirerek en heyecanlı, ateşli şiirlerinden biri olan “Hemşirem için” i yazdı.
Meşrutiyetin ilanından on beş gün önce yazdığı “Millet Şarkısında”
Dünyada şereftir yaşatan milleti, ferdi;
Silkin şu mezellet tozu uçsun üzerinden.
Mısralarıyla davet ettiği ihtilal, şairi sevincinden deliye döndürdü.
Beşeri zaaflara müsamahası yoktu. Meşrutiyetten sonra iktidarı ele alanlar arasında bir parsa toplama yarışıyla karşılaşınca birden bire irkildi. Asırlarca sürmüş kötülüklerin bir hamlede dağılmayacağını uzun ve sabırlı mücadelelere girişmek gerektiğini hesaba katmamak, Galatasaray lisesi müdürlüğünde uğradığı hayal kırılışından sonra, yeniden köşesine çekildi. Ondan sonra Fikret’i meşrutiyet hükümetine ve ittihat ve terakkiye muhalif olarak görüyoruz. Hasta döşeğinde de “Şermin” adıyla basılmış kitabındaki çocuk şiirlerini yazarak edebiyatımıza bu tarzın ilk başarılı örneklerini verdi.
Fransız edebiyatını layıkıyla tanımakta geç kalacak, o edebiyatın şair kalabalığı arasında da gerçek kıymetleri sahtelerinden ayırt etmek için önünde bir rehber bulamayacak, yürüyeceği yolu seçmek değil, açmak zorunda kalacaktır.
Şarkta daima, garpta ise o sıralarda moda olan sanat sanat içindir görüşünü bu muhit sanat anlayanlar içindir şeklinde biraz daha daraltmıştır.
Suni bir aydınlar dili olan osmanlıcanın Edebiyatı cedide nesir nazmında eriştiği ahenk mükemmelliğinin tesirinden kendini Fikret‘in bazı şiirlerinde, bilhassa konuşmalarında halk arasında konuşulan tabii dilin ilk örneklerine rastlarız.
Divan edebiyatının beyit bütünlüğünden garp edebiyatının şiir bütünlüğüne daha yeni geçmiş olan nazmımızı, Fikret en çeşitli konuları deneyerek zenginleştirmekte arkadaşlarına ön ayak olduktan başka, o devrin Fransız şiirinde çok örneklerine rastlanan ve bazılarının manzum nesir dedikleri, cümleyi mısra sonlarında sona erdirmemek usulünü tatbik ederek şiirimize bir yenilik getirmişti.
Doğuştan hatip olan Fikret, bu şiirlerinde belagat ve coşkunun en güzel örneklerini vermiştir.
Fikret’in bedbinliği şahsi sebeplerden ileri gelseydi meşrutiyetin ilanı üzerine bütün ümitleri hatta ümit edemedikleri gerçekleşmiş gibi coşkunca bir sevince kapılmaz , nikbinlikle dolu “Rücu”u yazmazdı. Esasen “Halukun Defteri” zahiri bedbinliğine rağmen istikbale inançla doludur. Fikret, zamanın kötülüklerini ortadan kaldırmak için bütün ümidini gelecek nesillere bağlamıştı.
Fazilete bu derece aşık, başkalarının dertlerine bu derece hassas bir şairin, tarihimizin en karanlık, en acıklı devresinde bize neşeli, şakrak şiirler bırakması gerçekten anlaşılması güç bir tezat olurdu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder